19 Eylül 2010 Pazar

Mahya dağı etekleri










Rota aşağı yukarı yukarıdaki gibi. navigasyon google map olarak açık olunca kayıt olmadı tabii.

B,C,D noktalarından ormana , off-roada ,v.s. çıkışlarımız var. 



Sabah erkenden kalktık ve gökçeali de buluşma.

sonrasında hemen yola koyuluyoruz.







Güneş daha yeni doğmuş ve bulutlara yansıması gözüküyor.

her zamanki gibi saray da çorbalarımızı içiyoruz ve tekrar yola koyuluyoruz.


biraz çorbalar yakınca ilk mola islambeyli köyü kahvesinde.
karşıda mahya dağını görüyoruz.

saat 8:30 ve biz mahya dağının dibindeyiz.
ve aynı zamanda kahveler full dolu.
ne zaman yaptı kahvaltıyıda gelip kahveye oturdular diyorum.
öğreniyoruzkki kahvaltıdan önce geliyorlarmış.

haksız da sayılmazlar bu saatte taze çayın müthiş bir tadı oluyor.


köyde çekirdek falan var. mısır falan çalışıyorlar.




bu amcam çok yaşlı aslında ama çalışa çalışa zıpçık gibi maşallah.
aşk yuvasına karşın bi poz verdi bize.

bi çitliyeyim bakalım. 


kahvenin tepesinden çıkan duman çok asortik bir ortam yapıyor.
dsc07900t.jpg



 muhtarla birlikte yollar ve gezilecek mekanlarla alakalı konuşuyoruz.

sabah erken saatleri. millet biraz mahmur. tam uyanmamışlar.
güzel pozlar yakalıyor ferhat kardeşim.
dsc07908g.jpg
Köyün en akıllılarından biri olan kardeş pozlarını veriyor.


o ne dudak öyle. !!!   


 kazım abi,
yıllarca gaziantep suriye hattında battaniye satmış. çok yer gezmiş kendi 8 tekeriyle.



veda pozlarını çekip ayrılıyoruz. 


bu ev biraz farklı bir ev.
teknolojiyi içeri almamışlar resmen. 



 mahya dağları kadrajda. 



gitmeden önce yiyecek birşeyler alıyoruz. zira burası etin en lezzetli olduğu bölgelerden.
bi kebap yapalım diyoruz.


tırmanma başladı. yollar toprak. keyifli keyifli gidiyoruz.


çok fazla çeşme var. hepside şehitler adına yapılmış. 

 yarasın. 


 


tepeden çok güzel fotoğraflar çekiyorken..... 
bu dağın zirvesinde ne oldu bilin bakalım. 



radara yakalandık.
evet aynadan ancak çekebildiğim yer radar.
burası havacıların askeri bölgesi.
girmek tehlikeli ve yasak.
tam fotoğrafları çekerken silahlar üzerimize doğruldu.
motorları orada bırakıp gelmemiz söylendi. fotoğraf çekmek de yasakmış.


Ferhat fatmakaya diye bir yerin tarifini almıştı. komutana onu anlatyama başladı o anda.
gelirken kendimizi birden burada bulduğumuzu filan anlattı.
ve birden olay değişti ve kimliklerimizi istediler.
tarif falan ettiler.
ama ferhat o kadar bastırıyor ki bir anda içeri alacaklar sandım.
neyseki fatmakayadan vazgeçin önemli bir yer değil gibi bir izlenimle ordan ayrıldık ve
benim mahsur kaldığım bölgelere ve ordan da kamp yerine doğru yol almayı hedefledik.










tabi yol kenarları çok güzel. orman çok güzel. durup sularımızı içiyor. bir iki lokma tıkınıyoruz. 




burası benim mahsur kaldığım yerlere giden yol.
yol diyorum ama araca kapalı.
başında yine odun vardı ve girdikten sonra anladıkki greyder geçeli kimse buraya gelmemiş.
çimende dallar arasında gitmek çok zevkli.


google map yardımıyla ilerliyoruz ama kamp yerinin koordinatını yanlış hatırladık. ve başka yerlerden yine anayola çıkıyoruz. buraya kadar da acayip keyifli idi.


sonrasında fatihin topları döktürdüğü yere geliyoruz. bakıyoruzki pek bi değişiklik yok kazılarda.
geriye dönüyoruz ve "Kasıma kadar çilek" tabelasının ordan gidip bu hanımı buluyoruz.
bize çileğin var olduğunu söylüyor.





ferhat mısırlara atlıyor.



işte nevale burda. çilekler zarar görmesin diye kutu içersinde. 





dikkat ederseniz ayaklarında saç var.
niçin olabilir diye düşünüyoruz. sizce niçin ????

evet fareler girmesin diye yapılmış. o kısımda fare tutunamayıp kayıyor.


kardeşin eti lezzetli gelmiş böcülere.
 


ve 3 km güzel bir toprak yoldan sonra tekrar kamp alanındayız.  



hemen ateşi yakalım.


kebaplar pişerken kandaki zevk oranları artıyor tabiii. 


+18  yani akşam 18:00 den sonra bunları izleyin. karnınız fena acıkır. 





botlarımızı çıkarıp yalın ayak geziyoruz. su buz gibi. cos oluyor.




tabi hiç böyle kebap yedirmemişler kardeşime. kaşı gözü oynuyor.


bu pre torbasıda çok açmış. bizi bayağı bekledi.
kalan şeyleri yiyince tam bir uyku hali geldi. keyfini biliyor yani. 


sıra ferhatta
ben anlamam felan diyor ama nafile.
 


ohhhh... 

Yazın sonu sayılır. yağmur yok. şırıl şırıl sular. nerelerden gelir. sanırım dağ içinden bir yerden kaynıyorlar.
hep merak etmişimdir bu sistemi. dağ içinden nasıl kaynıyor.
Bazı nehirler o kadar büyük ve yaz kış aynı seviyede. mesela nil nehri.
diyorlarki 6 ay da bu nehirden akan su o dağdan daha büyük. alın çözün.
birisi bunları besliyor galiba. bunlar diyorum. çünkü bu şekilde başka nehirler de var.
dicle fıratta bu şekilde mesela. onun için cennetten çıkma diye adlandırılmışlar.

mısırlar hazır.
 



arkadaşa yedikleri biraz fazla geldi. her şeyi kaldırıyor.
bu arada misafirlerimiz geldi. jandarmadanlarmış.
radar dan geçtiğimiz için takipteler.



tam su kenarı mısırları götürüyoruz.


 

kıyıköyde mola.

 


sonrasında evli evine köylü köyüne.

akşam olmadan istanbula varıyoruz.

ha tam varmak üzere iken bir tofaşlı içkili vatandaş bizleri sıkıştırıyor.
adam çılgınlar gibi hareket yapıyor.
kendisini kazadan son anda ferhat kurtarıyor.
ama adam yanlış anlamış. içindeki diğer sarhoşlar ayakta bile duramıyorlar...

sağ salim evimize ulaşıyoruz. bu arada çileğin bir kısmını istanbula getirmiştim.
suyu çıkmış pek yenicek hali kalmamıştı.

400km lik hoş bir deneyim oldu bizim için.

2 yorum:

Semih Akbaş dedi ki...

Mustafa Bey,

Gezi rotanız çok hoşumuza gitti, resimlerde de görünen kamp alanında kamp yapmak istiyoruz. Sizinle nasıl irtibata geçebiliriz?

İyi günler,

Mustafa Sarı dedi ki...

Semih bey,
yolu biraz zor.

biz de arkadaşlarla gidince ancak ilk kampı yapabildik.

ozmsari @ gmail . com adresiden ulaşabilirsiniz.

robotlar okumasın diye böyle yazdım.